Fakat müzeyyen bu derin bir tutku replik

İlhami Algör'ün aynı adlı eserinden uyarlanan sinema filmi, kitabın güzelliğine gölge düşürmek bir yana, neredeyse son zamanların en mükemmel uyarlamalarında...

Fakat müzeyyen bu derin bir tutku replik

Müzeyyen hiç flört etmiyordu. Gözlerini kaçırmıyor, heyecanlanmıyor, dili sürçmüyor, dudaklarını ısırmıyor, kendinden bahsetme konusunda en küçük bir heves göstermiyordu.

Müzeyyen hiç flört etmiyordu. Gözlerini kaçırmıyor, heyecanlanmıyor, dili sürçmüyor, dudaklarını ısırmıyor, kendinden bahsetme konusunda en küçük bir heves göstermiyordu.

Fakat müzeyyen bu derin bir tutku replik

+Diyelim ki gitmedim.Seninle birlikte olmaya devam ettik.Ne değişecekti? Ne yapacaktık?

  • Sevişirdik.

+Başka?

  • Sabahları beraber uyanırdık.Ben senden önce kalkardım.Senin uyuyuşunu izlerdim.Sonra sen uyanırdın, bana gülümserdin.

+Sonra?

  • Sonra, sabahları çayı tek şekerli içtiğini, günün diğer saatlerinde şekersiz içtiğini biliyor olurdum.O ilk şekeri ben atardım çayına, zarifçe eritişini izlerdim.

+Sonra?

  • Sonra.. En çok boynundan öpülmeyi sevdiğini biliyor olurdum.

Sonra dışarı çıkardık. Dışarda yağmur yağıyor olurdu. Biz şemsiyeyi almazdık. Sırılsıklam olurduk. Sonra sen bana sokulurdun. Ama saçağın altına hiç girmezdik. Sonra sen üşütürdün. Ayakların buz gibi olurdu. Ben sana en sevdiğin o mavi çoraplarını getirirdim. Sonra bayramları babaannenin mezarını ziyarete giderdik. Hayatta en sevdiğin kadın için ağlayışını izlerdim senin. Hiçbir şey yapmazdım, gözyaşlarını silmezdim, seni teselli etmezdim. Orada öylece ağlayışını izlerdim. Başka insanların mezarlarının arasında dolaşarak, hayatın ne kadar şahane bir şey olduğunu düşünürdüm. Sonra.. sonra hiçbir şey yapmazdık. Öylece otururduk. Çok bilinmeyenli bu sorunun yanıtını arardık. Hayat bizi yalancı çıkarana dek, bulduğumuz cevapları doğru sanırdık.

+Ne dersin bi çay daha içelim mi?

  • Ben daha fazla çay içmek istemiyorum

  • ön uyarı: spoiler içerir.

    hani bir kadın riyakarlığı vardır ya, -mış gibi davranan, işte bu film de erkek riyakarlığının resmedilişi. ne mutlu ki o riyakarlıktan kurtulan bir kahraman var sonunda.

    bazı erkekler tıpkı arif karakteri gibi ister ki bağlanmaya hevesi olmasın, çünkü o bağı yük görür. fakat kadın sen kim köpek oluyorsun dedikçe peşinde koşmaya başlar. bağlanmayan kadını bulunca onun da bağlanmasını bekler. riyakarlık burada işte. kadın yalan söylemedi, kandırmadı. sana sevgisizliği üstünden başından akıyordu.

    bir ortama girdiğinizde "herkese" soğuk değil ama mesafeli davranıyorsanız bilin ki bazı insanlar etrafınızda dönmeye başlayacaklar, ateşe yaklaşan böcekler gibi. anlamlandıramayacaklar, kafaya takacaklar bu niye böyle diye. farklı bir aurası var diyecekler. mesafenizi koruduğunuz müddetçe sizi elde edebilmek için taklalar atacaklar kim olduğunuzu bile bilmeden. hiçbiri bilmiyor zaten olacak olsaydı takla atmalarına gerek kalmazdı. takla atmalarına gerek olmadığı zaman hevesleri söndüğü için bu muhteşem ötesi süperli sırra eremiyorlar.

    bu tür erkeklerin genelde istedikleri şey kendilerinin elde edebilme düzeyini tartmak sadece. en elde edilemez görüneni elde edince tatmin edebiliyor kendini. bunun sevgiyle de alakası yok, sevgisinden dört dönmüyor yani. hırs bu. kadına bağlandığını zannediyor ama hırslarına, benliğine bağlı aslında.

    bu noktada kadın riyakarlığına da bakabiliriz. bu oyunlarla arası hiç iyi olmamış biri olarak cilve denilen şeyin ne olduğunu yıllar sonra öğrendim ben. cilve, kendini "elde ettirebilme" sanatıdır. bir çeşit manipülasyon yöntemi yani. kadın, aslında çoktan kabullenmiş olduğu erkeği zanlar dünyasına sokar ve erkek türlü maymunluklarla, hadi böyle ifade etmeyelim, türlü aşk oyunlarıyla kadına kendini kabul ettirmeye çalışır ve kadın da insafına, karşısındaki erkeğin dayanma gücüne göre bir noktada sanki sonunda gönlü çalınmış gibi erkeğe hayali bir zafer yaşatır. (bu esnada bir konfeti patlaması gerekiyordu, sözlük imkanları)

    "elde etmek" isteyen kadın kendini sunmaz. erkeğe elde ettiğini zannettirir. vazgeçirecek kadar zorlu değildir, fakat narin bünyesini hafif zorlayacak kadar zorludur ki "başardım" duygusunu yaşatsın. sonrasında da kutsal kase gibi görülüp başının üstünde taşınsın.

    işin gerçeği de bunun altında yatıyor. dostum binlerce yıldır sürekli seçim yapmış kadının karar mekanizmaları sizinkinden çok daha hızlı çalışır. zaten sana yeşil ışığı yakmış olmasa sen onu 40 değil 1001 takla da atsan elde edemezdin. önüne dünyaları da sersen o yine gönlünün çektiğine çeker gider müzeyyen gibi. yok başkasına değil sana geldiyse o taklalar biraz oyundan bil yani. ama sebebi de yine senin zorlanmayınca sönen heveslerin bunu da bil.

    işte bunların farkına varan, uyanan erkek, en derin tutkuyu, yani kendi hırslarının doruklarını yaşadığı müzeyyen'le bile daha fazla çay içmek istemeyebiliyor.

    uyanan kadın da kendisine değil hırslarına aşık olduğunu anlayınca işin sırrını keşfetse de ayak oyunlarına girmek istemeyebiliyor.

    sevgisizlikle manipülasyonu*, bazen ayırt etmesi zor da olsa birbirine karıştırmamak gerek. bir de, kimi zaman korku ve kaygıyla, kimi zaman hırs veya umursamazlıkla sarıldığımız, onsuz var olmanın güç olduğu toplumda, aile yapılarında yetişmiş bizler için ondan arınmanın ne kadar zor olduğunu bilsem de, manipülasyondan uzak ilişkilerin de var olabileceğini fark etmek gerek. tabi eğer çiftleşme dönemindeki bir hayvandan biraz daha gelişmiş, ortalama ömrü 70 yıl olan bir canlıysanız, ve görücü usulüyle şıp diye evlenmeyecekseniz, hızlı ve yapay yollarla insan test etmeye de ihtiyacınızın olmadığını varsayabilir, insanlarla birlikte gerçek hayatı yaşayarak o insanları deneyimleme imkanınızın da olduğunu hatırlatabilirim naçizane. böylelikle hayatınıza girebilecek yeni insanları geçmiş deneyimlerinizle kıyaslamak yerine hiç deneyimlemediğiniz insanların, ilişki türlerinin varlığına da algınızı açabilirsiniz.

    sevgi ki en saf en temiz yerinden çıkıyor kalbimizin, onu bile duru sunamıyoruz sevdiklerimize.. en acısı da bu galiba..

  • iç sesiyle yaşayanların, kendiyle konuşanların, habire 'çıt' sesini duyup gitmek zorunda kalanların, yarım kalmışların ve terk edilişlerin kitabı, incecik bir ilhami algör romanı.

    --- spoiler ---

    tütünümü, anahtarımı aldım, evden tam çıkıyorum, bir şeyin eksik olduğunu, eksik olanın ruhum olduğunu fark ettim. önemsemedim. yol, bana uygun bir ruh önerebilirdi.”

    --- spoiler ---

    edit: tapaj hatası.

  • bugün yayınlanan, erdal beşikçioğlu'nun, 'bir delinin hatıra defteri' tiyatrosu nedeniyle gündeme geldiğini düşündüğüm güzel film.

  • --- spoiler ---

    fakat nedense bir'i yarım sayar ve iki yaparak tamamlamaya çalışırlar. iki lanet bir sayıdır, kendine yetmez, hep üçe koşar ve sonra sil baştan.

    --- spoiler ---

    ara ara filmi tekrar izleme isteği uyandıran ilhami algör romanı.

  • çok beğendiğim ilhami algör kitabıdır.
    olayların kurgusu ve yazarın anlatış tarzı çok alışık olduğumuz bir türde olmadığı için eleştirenler, beğenmeyenler olmuş.
    oysa ben tam olarak bu farklılığı sebebiyle sevdim kitabı, henüz filmini izleme fırsatım olmadı.
    kitabı okuduktan sonra kendi 'çıt' noktasını düşünüyor insan.

  • kahramanımız kadının evinde gördüğü tıraş köpüğünü alır ve konuşmaya başlar iç sesi "nereden çıktın sen ya da daha ne kadar kalmayı düşünüyorsun burada" der.

    aslında konuşan tıraş köpüğüdür...

  • okumaktan en zevk aldığım kitaplardan biridir. hatta tekrar tekrar okuduğum tek kitaptır. kafası güzel, kısa ve öz. dolandırma yok. samimi.

    önce filmini izleyip doyamadığımı hissettiğim ve dönüp kitabını okuduğum tek kitaptır ayrıca.

    https://youtu.be/yzohzsxlsc0

  • galiba bu film beni derin bir depresyona soktu.
    sessiz aksiyonsuz bir film olduğundan mı etkilendim konusu mu ağır geldi bilmiyorum ama bir köşeye kıvrılıp sessiz sessiz ağlamak geliyor içimden.
    sanki arif benmişim gibi hissediyorum gözüm dalıyor, üzgünüm, kırgınım.

  • ”evden tam çıkıyordum bir şeyin eksik olduğunu, eksik olanın ruhum olduğunu farkettim. önemsemedim.”

    • fakat müzeyyen bu derin bir tutku

  • gerçek hayatta karşıma çıksalar bir kaşık suda boğmak isteyeceğim iki baş kahramanı barındıran film. bundan sonrası spoiler içeriyor.

    baştan diyeyim, kendi bakış açıma göre söylüyorum, yoksa bu tip karakterleri sevenlere lafım yok. önce arif karakteri. adam, kendini duygusal ve sosyal anlamda geliştirememiş. sünepenin teki hatta. güya bir işi var ama, mekan arkadaşının olmasa iki güne kovulurdu bu. o sondaki kadın epey aklı başında bir insana benziyordu, nasıl kapıldı buna hiç inanmadım. zaten bu arif o kadınla beraber olduğu halde filmin sonunda müzeyyen'in peşi sıra gidip güya beylik laflar edip üstüne bir de öptü ya kadını; işte orada yüzüne tüküresim geldi. daha fazla çay içmek istemiyormuş da bilmem ne.

    müzeyyen iyi mi peki? o arif'ten de beter. bu tip kadınların akımına sürüklenen adamların, kadınlara güveni sarsılıyor sonra. zaten kadının gözüktüğü ilk sahnede anladım ben bunun bir yerden sonra başını alıp gideceğini. tam bir "ben böyleyim işte" kadını. sonra da adamın arkasından bir bardak çay içemedik diye hayıflanır öyle.

    ikisi de ayakları yere basmayan gelişememiş insanlar. erkek büyüyememiştir "aşık adam" pozları keser. kadın sorumsuzdur "özgür kadın" pozları keser.

ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.

Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku ne anlatmak istiyor?

İlk kitabını yazmaya çalışan 'yazar' Arif, zamanının önemli bir kısmını kitabı üzerine kafa yorarak geçirir. Ona göre hayat başta kadınlar ve ilişkiler olmak üzere pek çok çözümsüz soruyu içermektedir. İlişkiler konusunda bir türlü dikişi tutturamayan Arif her daim kafasını kurcalayan bu soruların peşindedir.

Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku gercek mi?

Birçok uyarlama sinema yapımında olduğu gibi, Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku senaryo metninde aslını muhafaza etmiş değil. Yeni yan karakterler farklı noktalarda kurguya dolgular yapıyor ve filmin vaat ettiği fikri tamamlamaya, ona hizmet etmeye çalışıyor.

Müzeyyen neden gitti?

Müzeyyen, Arif'i başka bir erkeğe âşık olduğu için terk etmiştir.

Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku kimin?

Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku, Çiğdem Vitrinel tarafından yönetilen uzun metrajlı bir filmdir. Film İlhami Algör'ün 2005 yılında yayınlanan aynı adlı kitabından uyarlanmıştır. Senaryosu Ceyda Aşar ve Çiğdem Vitrinel tarafından yazılan filmin, başrollerinde ise Erdal Beşikçioğlu ve Sezin Akbaşoğulları yer alır.