Esin kahya el kanun fi t tıb pdf

Esin kahya el kanun fi t tıb pdf
SATIN AL

EL-KÂNÛN Fİ’T-TIBB

BİRİNCİ KİTAP, İbn-i Sînâ (Çev. Prof. Dr. Esin Kâhya) Eserin başında ayrıntılı bir şekilde tıp bilimi, anlamı, tedavinin ne anlama geldiği konusunda bilgi verilmektedir. Bu açıklamalar bir anlamda tıp felsefesi niteliğindedir. İbn-i Sînâ, daha sonra kitapta, yoğun bir şekilde insanın anatomik yapısı hakkında bilgi vermektedir .Ayrıca kitapta, çocuk bakımı ve çocuk sağlığı da ele alınıp anlatılmaktadır. Bu açıklamalardan da anlaşılacağı gibi eser, sadece bir anatomi kitabı olmayıp, halk sağlığı konusunda da açıklamalar içermektedir.

İKİNCİ KİTAP; Meşhur hekim ve filozof İbn-i Sînâ’nın meşhur eseri El-Kânûn Fi’t- Tıbb’ın İkinci Kitabı basit ilaçlara ayrılmıştır. Ayrıca ilaçların ayrıntılı bir sınıflaması yapılmaktadır. İbn-i Sînâ her bir ilacı tek tek ele alıp, hangi sistemin hangi hastalığın tedavisinde kullanılacağını vermiştir. İlaçların ne şekilde kullanılacağını, terkip içinde yer alıp almadığını ve dozlarını da vermektedir. Burada ele alınan ilaçlar bitkisel, hayvansal ve madeni kökenli olup, zaman zaman mahalli adları da yer almaktadır

ÜÇÜNCÜ KİTAP-1- 2 ; Kitabın önemli özelliklerinden biri eserdeki sistematik sınıflamadır. İlkin baş hastalıklarından başlanıp, göğüs hastalıklarının sonuna kadar olan hastalıklar ele alınıp her biri tek tek açıklanmıştır. Eserde hastalıkların tek tek açıklamalarının yanı sıra, birbirini etkileyen ve tetikleyen hastalıkların da söz konusu edildiği görülmektedir. Öeğin baş ağrısı sadece baş hastalıklarıyla bağlantılı olarak oluşmaz denmekte ve onun bağlantılı olduğu ya da araz olarak kendini gösterdiği hastalıklardan da tek tek söz edilmektedir.

DÖRDÜNCÜ KİTAP; Bulaşıcı hastalıklar, kırık-çıkık, zehirlenmeler ve güzellik müstahzarları ile ilgilidir. Bu kitabın bütün bölümlerini kapsayan özelliği, yer verdiği konularla ilgili genel bilgilerin yansıra yazarın kişisel gözlem ve deneylerini de aktarmış olmasıdır. Aynı zamanda İbn-i Sînâ bu eseriyle, bir hekimin sadece bilim adamı olarak değil, bir doktor olarak da nasıl davranması gerektiğine (tıbbî etiğe) dikkat çekmektedir.

BEŞİNCİ KİTAP ;El-Kânûn Fi’t-Tıbb adlı eserin Beşinci Kitabı ise terkip şeklindeki ilaçlara ayrılmıştır. Konular belli bir sistematik içinde sunulmakta olup, eser üç bölümden oluşmaktadır. Birinci kısımda, ele alınan terkip şeklindeki ilacın neye yaradığı, daha sonra içeriği ve son olarak da nasıl hazırlandığı konusunda bilgi verilmektedir. Kitabın ikinci kısmında ise liste şeklinde hangi hastalığa hangi terkibin uygulanması gerektiği verilmektedir. Eserin son kısmı ise bir farmakopi niteliğindedir. İbn-i Sînâ kitapta, El-Kânûn Fi’t-Tıbb’ın İkinci Kitabının bir paraleli olarak tedavide kullanılan terkipleri toplu bir şekilde, kullanım yerleri ve hazırlanış şekilleriyle sunmayı uygun görmüştür. Ayrıca zaman zaman terkibin kullanımında dikkat edilmesi gereken noktalara da işaret etmekten geri kalmamıştır.

1 El-Kanun Fi't-tıb Özeti (Birinci Bölüm) 01 Aralık 2017 "...Bize göre, ortaya çıkan büyük sorunların çoğu, bilgi sorunlarıdır. Yani, yeterince veri ve onları analiz edebilecek yetenekler bir araya geldiğinde, günümüzde insanlığın karşılaştığı tüm zorluklar çözülecektir." Google Nasıl Yönetiliyor kitabından. Kanun: El Kanun fi't-tıb eseri Türkçe'ye iki kez çevrildi. İlk olarak Osmanlı devrinde 18. yüzyılda Tokatlı Mustafa Efendi tarafından, son olarak günümüz Türkçesi'yle Prof. Dr. Esin Kahya tarafından Türkçe'ye kazandırıldı. Ancak kitabı Türkçe çevirisinden değil, Farsça çevirisinden aktarıyoruz. Kitap İran'ın TRT'si diyebileceğimiz İRİB'e bağlı Süruş Yayıncılık tarafından çıkarılmış. Toplamda sekiz cilt, yaklaşık olarak 3 bin 800 sayfa. Birinci ciltten ilk 350 sayfasının özeti: Dr. Ali Velayeti, altmış sayfalık tıbbın tarihsel sürecini de kapsayan bir önsözle kitaba başlangıç yapmış. Önsözden önemli kısımlar şöyle: Velayeti, Peygamberimizden bir hadis aktarıyor; teşyii cenazede bulunmak mı daha efdaldir yoksa bir alimin ders meclisinde mi diye sual ediyorlar Peygamberimizden. Peygamberimiz de alimin huzurunda bulunmanın daha iyi olduğunu buyuruyorlar ve şöyle devam ediyorlar: "Allah'a sadece ilim aracılığıyla itaat ve ibadet edebileceğini bilmiyor musun? Dünya ve ahiret hayrı ilimledir ve dünya ve ahiret şerri de cehaletledir." Aristo, Farabi, Harezmi gibi bilginlerin de ilme dair görüşlerini tafsilatlı şekilde aktarıyor ve İslam alimlerinin keşiflerinden, eski hastanelere ve

2 tahsil mekanı camiilere kadar uzun uzadıya ele almış kendisi ama konu uzar diye burada noktalıyoruz. Kanun'a başlamadan önce unutmamak gerekir ki İbn Sina 11. yüzyılda yaşamış filozof ve hekim biri. Tıbba, insan vücuduna ve insanın doğayla etkileşimine kadar getirdiği verilerde ve yorumlamalarda bir felsefe havası seziyorsunuz. Kanun fi t-tıb şaheserine başlıyoruz: *İnsanın bedensel vaziyeti üç şekildedir: Sağlıklı oluşu, hasta oluşu ve ne sağlıklı ne de hasta olduğu hal. *Biliyoruz ki tüm ilimlerin kökeni ilk hikmete dayanır ve ilk hikmeti ise 'tabiat ötesi (mavera-i tabiat) ilim' olarak adlandırmışlardır. Rükünler (Erkan) = Unsurlar = Nedir? İnsan bedeninin ve diğer canlıların ilk cüzlerini oluşturan basit yapıda cisimler. Unsurlar asla farklı farklı şekillere ayrışmaz. Unsurlar, karışımlardan bir kısımdır ve unsurların bir araya gelmesiyle de çeşitli canlılar meydana gelmektedir. Unsur dört tanedir ve ikisi hafif diğer ikisi ağırdır. Hafif olanlar; ateş ve hava Ağır olanlar; su ve toprak *Su ve toprak daha ağırdır, böylelikle organların oluşumuna yardımcı olur. Ateş ve hava daha hafif olması sebebiyle de organların hareketlenmesine yardımcı olur. Gerçi ilk hareket Allah'ın talimatıyla gelen; candır. Mizaç Nedir? İki zıt mikro maddenin reaksiyonundan meydana gelen bir tür kondisyondur. Bu tepkimede, bir ya da birkaç maddenin bir kısmıyla, çeşitli maddelerin bir kısmının karışması sonucu birbirine etkilemektedir ve bu karışımdan benzer kondisyon doğmaktadır, bu duruma mizaç denir. Unsurların kuvayi evveliyesi (ilk güç) şöyledir: 1. Sıcaklık 2. Soğukluk 3. Islaklık 4. Kuruluk *Kadınların mizacı erkeklere göre daha soğuktur ve bundan ötürü de yaratılışta erkeklere oranla daha zayıftır. Hılt = Salgı = Humour Nedir? Nem içeren madde. Yemek önce hılta ya da salgıya dönüşmektetir. Dört Salgı: Balgam, Safra, Sevda, Kan Dört salgıya göre tedaviler gerçekleşiyor. Bir örnek getirelim: *Eğer sevda artar da karaciğer ve mideye yerleşirse, kan oluşumu ve iyi salgılar azalır ve bunun sonucunda kan azalır. Organların da kendine göre mizaçları, kuvayi evveliyesi var. Mesela beynin soğuk kalbin kuru olması gibi. *Düşlemeler salgıları tetikler. Öyle ki kırmızı renge bakmakla kan hareketlenir ve bunun için burun kanaması olan birisine kırmızı eşyaya bakmasına izin verilmez.

3 Organların şekillenişinde, organlar basit ve birleşik olmak üzere iki ana başlıkta incelenmiş. Basit Organ: Organın tüm kısımları birbiriyle benzer ve ortaktır. Kas ve kemik gibi. Birleşik Organ: Bir organın kısımlarını oluşturan her kısım bir diğeriyle benzer özellikler taşımaz. El ve yüz gibi. Yüzün bir kısmı yüz değildir, elin bir kısmı da el değildir. *Sinir; organın his ve hareketini tamamlayıcıdır. Organları dörde sınıflandırıyor ve sadece temel organlar sınıfına değiniyoruz. Temel organlar şunlar; kalp, beyin ve karaciğer. Eklem çeşitlerine de değiniliyor, mesela sabit eklemde sternum örnek veriliyor. Aslında bir nevi Gray metodu da denilebilir. Bundan sonra genel itibariyle kaslara değiniliyor. Kasın bağlanması, ne tür harekete sebep olduğu gibi. Baş süturlarının tümü belirtilmiş. Diş adlarıyla ve sayılarıyla belirtilmiş. Omur yani vertebra da belirtilmiş, boyun omurlarının yedi tane olduğu ve ilk iki omurun yani atlas ve axisin de diğer beş omurdan daha farklı olduğu da kayıtlı. Tüm iskelet sistemini ayrı ayrı incelemiş. Mesela; bilek birkaç kemikten meydana gelmiştir diyor. Neden, çünkü bilekte tahrip oluşması durumunda diğer kemiklere de sıçramaması için. Bilek kemiklerini yedi olarak saymış, diğer kemiğin ona eklendiğini söylemiş İbni Sina ve bu kemiklerin arka arkaya iki sıradan oluştuğunu da belirtmiş. Demek ki o devir hekimleri iskelete dair temel bilgilere sahipler. Kas sisteminin tümüne değinildi. Yüz kaslarından; göz, burun ve ağız etrafındaki kaslardan ve çene kaslarından bahsedildi. İskeleti bitirdikten sonra kaslara geçiyor ve kasları bitirdikten sonra sinire ve sonra da arter ve venlere. Sonra hastalıklara geçiyor. Hastalıkları da basit ve birleşik olmak üzere iki başlıkta topluyor. En basitinden, hastalığın türlerine değiniyor, cilt rahatsızlıklarına değiniyor, ciltte oluşan yaraların türlerini tek tek ele alıyor, onları birbirinden ayıran özelliklere değiniyor. Mesela, şişkinliklerin sebepleri nelerdir; mizaçta gelişen bozunmalar olabilir veya başka başka sebepler. Hastalıkların bazılarının genetik bazılarının ırklara has olduğu da belirtiliyor. Mevsimlerin de kendine göre mizaçları var, mesela yaz mevsimi kuru ve sıcaktır. *Kirli hava, soluğu zorlaştırıp salgıları artırır. *Kirli havanın iki alameti; küçük yıldızlar zoraki gözükür ve parlak yıldızların parlaklığı düşüktür. *Kuzey rüzgarı bedeni güçlendirir ve sindirimi kolaylaştırır. Ve mevsimlerin durumlarına göre gelişebilecek hastalıklara da değiniyor İbn Sina. Bölgelerin hava koşullarına, mevsim şartlarına göre de insanlar üzerinde etkisi var. Kuzeylilerle Güneylilerin huyları ve yapıları fark eder.

4 Genel olarak İbn Sina, bir külli - genel bakıyor ve felsefesiyle yaklaşıyor. İsnat ettiği kaynaksa dört unsur, kuruluk, soğukluk gibi. Şöyle bir şey var yaklaşımları yaratılışa dayalı böyle olunca da kesin yargılar elde edebiliyorlar ancak mikroskobik çalışmalara erişim sağlanamadığı için şimdiki teknolojiyle kıyas dahi edilmez. El-Kanun Fi't-tıb Özeti (İkinci Bölüm) 01 Aralık 2017 Başlık; idrar ve dışkı. İbni Sina idrar ve dışkı başlığını 13 alt başlıkta ele almış. Neden böyle bir konuya değinmiş kendisi? Çünkü idrar muayenesi yoluyla hastalıkların teşhisi için. Hastalığın teşhisinde idrarın ne tür özellikte olması gerekli, birkaç husus şöyle: *İdrar, sabahın ilk idrarı olmalı, böyle bir idrar akşam boyunca oluşup uzun müddet idrar torbası / mesanede kalmıştır. Hasta, akşamdan idrarın rengini, miktarını, kıvamını etkileyici gıdalardan uzak durmalı. Mesela, safran ya da nar gibi idrarı sarı ya da kızıla dönüştürücü gıdalar tüketmemeli. İdrar sahibinin cildi herhangi boya maddesiyle boyanmamış olmalı. Mesela kına gibi boya maddesiyle boyalı olmamalı. Oruçlu olmamalı vesaire. Kontrol edilecek idrar altı saatten fazla bekletilmemeli. Çünkü elde edilecek sonucun doğruluk payı zayıf olacaktır. Ama İbni Sina'nın görüşüne göre, idrarın bir saatten bile fazla bekletimemesi gerekir. *Tüm idrar cam şişeye konulmalı. Cam şişe güneş ışığından korunmalıdır. İdrarda müşahede edilen alametleri yedi adet olarak saymış İbni Sina; renk, koku, kıvam vs.

5 İdrarın renkleri; sarı ve tonları (altı adet), kızıl, yeşil, siyah. Ve renklere göre de hastalıkların teşhisini ediyor, mesela eğer idrar kırmızıdan safrana dönük bir renkte olursa genellikle safra kesesi hastalığına işaret demektir. *Eğer kadın idrarında mavi renk apaçık belli olursa, hamileliğin başlangıcına delildir. Eğer kızıla çalarsa öyle ki sallamanın etkisiyle idrar koyulaşırsa, hamileliğin sonu olduğunun belirtisidir. Yeni doğum yapmış kadının idrarı genellikle siyah tondadır. Dışkı /Medfu /Boraz *Dışkının durumundan sonuç elde etmek için bu hususu dikkate almalıyız. Dışkının miktarı, şahsın yemeğiyle aynı oranda mı yoksa yemeğinden az ya da çok mu, burası önemli. Eğer yemeğinden çok olursa demek ki hılt yani salgıları çoktur manasına geliyor. İdrar ve dışkı bahsini burada sonlandırıyorum, genel bir bakış açısı zihinlerde oluşmuştur sanırsam. İbni Sina sağlık ve hastalık başlığında tıp bilimini iki bölümde inceliyor; teorik ve pratik. Pratik olanıysa iki kısımdan oluşuyor; hıfzüssıhha yani sağlıklı bedeni hastalıktan koruma, diğeriyse hastalığa yakalanan bireyi sağlıklı haline geri döndürme. Bebek bakımını da ele almış İbni Sina. Emziren anne iyi ahlaklı olmalı. Olumsuz etkiler karşısında öfke, kızgınlık, hüzün gibi tepkiler vermekten kaçınmalı. Çünkü bu tür durumların mizaç üzerinde etkisi vardır ve doğal olarak da süt içen bebeğe de yansıyor. İbni Sina bir kaç talimattan sonra çocuk hastalıklarına ve tedavisine değiniyor. Mesela çok ağlamanın etkisiyle eğer bebeğin göbeğinde şişkinlik gözlenirse ya da herhangi sebeple fıtık oluşursa şunu şunu yapın diye talimat veriyor kendisi. Durmadan ağlayan bebekler için de reçetesi hazır İbni Sina'nın. *Çocuk altı yaşına eriştiğinde onu öğretmene yollayın. Şimdi de spor zamanı. Spor konusunda epey bir durdu İbni Sina. İlk önce spor nedir? Spor, iradeye bağlı harekettir. Spor, istemli ve istemdışı olmak üzere iki türdür. İstemdışı yani günlük hayatta yaptığımız eylemler. İstemli olansa yani iradesel, iradeyle gerçekleştirilmiş özel spor. İbni Sina 30 çeşit spor sayıyor, bunlardan bir kaçı şöyle; halat çekme, güreş, bilek güreşi, koşu yarışı, sopayla topa vurma, at biniciliği, ağırlık kaldırma vbg. Her organın da kendine ait sporu var. Mesela gözün sporu, küçük cisimlere bakmak ve bazen de küçük cisimden büyük cisme bakarak yavaş yavaş geçiş. Mevsimlere ait spor vakitleri de fark ediyor. Kış ayında sporun ikindiden sonra akşam vakti olması daha iyi. *Eğer kilolu olan birisi, zayıflamak isterse, boş karınla hamam / banyoya gitmeli ve uzun müddet orada kalmalıdır. Günlük Beslenme

6 Sağlıklı beslenmek isteyen birisi sebze ve meyve gibi yiyecekleri ana yemeği karar kılmamalı. En iyi yiyecekler; et (özellikle keçi yavrusu ve kuzu eti), buğday, hoş kokulu içecekler... Yemeğe benzer meyveler; incir, üzüm ve hurma. *Ekşi yiyecekleri yemede aşırıya kaçma insanı çabuk yaşlandırır. *Eski sporcular, çeşit çeşit yemeği birlikte yemekten uzak dururlardı. Öğle yemeğinde sadece et yerlerdi, akşam yemekleri ekmekten ibaretti. *Aç karınla uyumak kötüdür ve gücü yok eder. *Sırt üstü uyumak çok kötüdür. Kabus, kriz gibi durumlara sebebiyet verir. Spor sonrası yorgunlukları üçe ayırmış, Türkçe karşılığını bulmak çok zor, ne desem saçmalamış olurum, neyse en uygununu demek gerekirse; yara- (دمل یا ورمی ( bağlı sal, kasılmaya bağlı, şişkinliğe Saymış olduğum üç yorgunluğun belli belirtileri var. Mesela yara-sal yorgunlukta hani yaraya dokunursun da bir acı hissedersin, öyle bir ağrı durumu işte. Yaşlılar Hakkında Yaşlılar sıcak ve rutubet içeren gıdalara daha çok gereksinim duyarlar. Uykuları gençlere göre daha çok olmalı vbg. Yaşlıların sporları nasıl olmalıdır, masajları, yemeleri içmeleri gibi hususlar da tek tek incelenmiş ancak ben burada iktifa ediyorum. Sonra mevsimlerin özelliklerini ele alıyor İbni Sina. Mesela, yaz ayında yiyecek ve içecek daha az tüketilmeli ve spor da aza indirilmeli. Evde ya da gölgede olmak yerinde bir davranış diye de ekliyor. Elbette o zamanın şartlarıyla günümüz şartları fark ediyor. Hastalıkların Önlemi *Eğer birisinde sürekli kalp çarpıntısı varsa, çaresini bulmalı ki küttedek ölüvermesin. Çeviride çarpıtılmışlık yoktur. Ne halin varsa gör demiyor, kendisinin ilaç tedavisi yerinde mahfuz zaten, yani hafife alma demeye getiriyor. *Eğer iştahında artış olursa ya da azalma olursa bil ki bu durum bir hastalığın habercisidir. Tedavi / Mualece: Tedavi yöntemini üçe ayırmış: -Sağlık ve Beslenme -İlaç Kullanımı -Masaj *Bir kişi meyve ya da sebze fazla tüketiyorsa, gıda hacmi fazladır ancak besleyicilik yönü azdır. Yemeği keyfiyet ve kemiyet açısından incelemiş. Mesela, bir yiyeceğin ne kadar az tüketsen dahi besleyicilik yönü fazla olur ya da ne kadar çok tüketsen dahi besleyicilik yönü azdır. Mesela hastanın yemeğe eğilimi artmıştır. Bu hastanın midesini yemekle doldurursun ama kalorisi az olan yiyecekle. Besleyicilikten kastı da bu olmalı muhtemelen. Bunu diyetisyenler uyguluyordur muhtemelen. Hacamat, sülük gibi tedavilere de küllice değiniyor.

7 Birinci cilt burada sonlandı. Anlayacağınız üzere birinci ciltte temel ve genel konulara değinildi. Şimdi ikinci cilde kapı aralayalım. İkinci cilt katkı maddesi olmayan sade yapıda doğal ilaçları ele alıyor ki Adviye-i Müfrede olarak bahsetmiş İbni Sina. Yani kısaca bitkisel farmakolojiye giriş yapıyoruz. İlaçların mizaçlarını tafsilatlı şekilde incelemiş. Dış faktörlerin ilaç üzerinde etkisini ele almış. Mesela bazı ilaçları haddinden fazla öğütürsen ya da havanda döversen özelliğini yitirebilir bazısı da aksine daha da kuvvet kazanır. İki farklı mizaçta ilacı yan yana koyarsan birbirlerini etkileyebilir, bunun gibi etkenler anlayacağınız. İlaçlar nasıl toplanmalı ve saklanmalıdır? Bu da önemli tabii. İlaç dediğimizse bitkiler oluyor. Sonra İbni Sina ebced harflerine göre ilaçların adlarını ve özelliklerini birer birer ele alıyor. Elif harfiyle başlamış. Mesela anason, İranlılar enison diyormuş. Öncelikle bu anasonun mizacı nedir; sıcak ve kuru. Sonra solunumdan tutun sindirim organlarına kadar, kozmetiğinden tutun baş bölgesi faydalarına kadar hepsini ayrı ayrı ele alıyor. Absinte - Afsentin - Pelin otu göz altı morluklarına iyi geliyormuş. Bazı bitkiler tenya gidericiyken bazısı eklem ağrılarını gideriyor. Toplamda Elif harfiyle başlayan 77 adet bitkiyi inceliyor İbni Sina. Sonra be harfinden devam ediyor ve derken cim ve tamam. El-Kanun Fi't-tıb Özeti (Üçüncü Bölüm) 01 Aralık 2017 İbni Sina ikinci ciltte bitkileri ve bazı hayvanların insan sağlığına getirilerini; güzellik, şişkinlikler, yaralar, eklemler, baş bölgesi, göz hastalıkları, solunum bozukluklukları ve göğüs hastalıkları, boşaltım

8 organları, ateşlenmeler, çeşitli zehirler başlıkları altında her bitkiyi inceledi. Biraz da bundan dolayı ikinci cilt biraz ağır ve yorucu geldi. Yani her bitkiyi saydığım on küsur başlıkla ele aldı, bazı bitkiler üç beş sayfa sürerken bazılarını da açıklarken üç satırla yetindi. Toplam kaç bitki içerdiği belirtilmemiş. Sadece Elif harfinin 77 bitkiden oluştuğunu varsaysak, tabii bazı harfler de altı ya da yedi bitki içerebiliyor, üç yüz dört yüz tane muhtemelen vardır. Cim harfinden devam ediyorum: Cevz ya Cevizle başlamış İbni Sina. Cevizin mizacı sıcak ve kuru. Pek ilgi çelen bir özelliğini okumadım. Cevz-i hindi, yani Hindistan cevizi de sıcak ve kuru. Hindistan cevizinde İbni Sina şöyle diyor: *Hindistan cevizi yedikten bir saat sonra yemek yiyin. Hindistan cevizi yağı eğer eski olursa kurt ve tenyayı öldürür ve dışarı atar. *Horoz çorbası bronşitin ilacıdır. *Çınar kabuğu sirkeyle pişirilirse diş ağrısını dindirir. Bazı bitkilerin Türkçe karşılıklarını bulamadığımdan, faydalarını bahsetmekte gerek görmüyorum. Mesela diş ağrısı için çok fazla bitkiden örnek verildi, sadece çınar kabuğu ve sirke değil. Bu sadece bir numune olsun diye ekledim, bronşit de öyle. *İnsan kanı, domuz kanıyla tamamen benzerdir. Öyle ki domuz etiyle insan etinin hiçbir farkı yoktur. Bir kasabın insanlara domuz eti diye insan eti sattığını da anlatıyor İbni Sina, kasabın psikolojisi nasıl bir psikolojiyse. *İnsan kanı hakkında deneyler yapmak isteyen kimse, domuz kanı üzerinde deney yapsın. *Tavşan kanı sıcaktır, yüzdeki siyah noktalara faydalıdır. Kurbağa kanı, saçın gelişimini engeller. Çöl kaplumbağasının kanı şurup haline getirilirse, sara hastalığının ilacıdır. Baykuş kanı, bronşit hastalığına birebir. Daha neler diyerek burada noktalıyorum, tabii kim yapar bunları. *Gül yağı, beyni güçlendirir ve zekayı artırır, mizacı mutedile yakındır. Dürrac ya da Çil kuşunun eti de beyni güçlendirip zekayı artıyormuş. *Zencefil, hafızayı arttırır. *Safran, kalbi güçlendirir ve iştah kesicidir. Dışkıyı da getirmiş İbni Sina. Zibil ya da medfu ya da bizim bildiğimiz dışkının da faydaları varmış.mesela koyun dışkısı sirkeyle beraber siğillere iyi geliyormuş. İbni Sina nın dediğine göre; fil dışkısının hamileliği önleyici etkisi olduğunu duydum, diyor kendileri. Zibilden sonra zeytine geçmiş İbni Sina. En kaliteli zeytin yağının olgunlaşmamış zeytin yağı olduğunu vurguluyor. Yabani zeytin yağının saçın beyazlamasını engellediğini de belirtmiş. Bu arada olgunlaşmamış zeytin yağının mizacı; soğuk ve kuru. *Yabani zeytin yağıyla gargara yapmak, diş eti kanamalarını önleyip, sallantılı dişleri sağlamlaştırır. *Zeytin yaprağının usaresi, göz çıkıklığının ilacıdır.

9 *Karın bölgesi, arpa unu ve zeytin merhemiyle sarılırsa, kronik ishalin ilacıdır. Kınadan bahsederken ilk önce kınanın tanıtımı yapılıyor. Kına bodur bir ağaç, yaprakları zeytin yaprağına benziyor gibi. *Kına yağı, yorgunluğu gidericidir ve kemik kırılmalarında olumlu sonuçlar verir. Şahtere bitkisini ister ye istersen sür, saç dökülmesinden alıkoyar. Ve yakılması durumunda, dumanı böcekleri kovucudur. *Harmel ya da üzerlik tohumunun solüsyonu eklem yerine sürülürse eklem ağrısını giderir. Ebucehil karpuzu, cüzzam ve varislere iyiymiş. Hadid ya da demir, İbni Sina demirin üç tip olduğunu söylüyor; şapurgan, birmahen ve fulat. fulat türünü halkın ürettiğini de belirtiyor. Fulat yani çelik. Ve hayye parantez içinde mar yani yılan. Yılanın birkaç faydasına değineyim. İbni Sina Kanun kitabını Arapça yazdığından doğal olarak bitki ve hayvan ya da maden isimlerini de arapça nakletmiş. Mütercimse parantez içinde farsçasını da eklemiş. Neyse, yılan... En iyi yılan eti, dişi yılana ait, en iyi yılan derisi ise erkek yılana aittir. Cüzzamın en iyi ilacıymış. *Külliye-i Etibba (tüm tabipler), yılan yağının (piye) gözde suyun oluşmasını önleyici olduğuna dair görüş birliğindedirler ancak hiç kimsenin bunu uygulamaya cesareti yoktur. Gözde su oluşumu nedir, pek bir fikrim yok. *Adam otu uyku getiricidir. Koklandığı durumunda uyku getirir. Burada ilginç bir bilgiden bahsetmiş İbni Sina. Adam otunun sersemleştirici özelliğinden ötürü, mesela ameliyat yapılacak yani hehangi bir organı dağlama ya da kesme biçme durumunda eğer hastaya adam otundan verilirse derin bir uykuya geçiyormuş. Ve ameliyat esnasında hiçbir ağrı hissetmiyormuş. Üç dört saat kadar uyanmıyor. Ama adam otu çocuklara iyi değil. Eğer herhangi bir çocuk, adam otu yerse, ishal ve istifrağa duçar oluyor ve sonunda da ölebiliyor. Beşparmak akçaağaç diye bir bitki var. İbni Sina dört sayfa kadar bahsetti bu bitkiden. Ama çoğunluğu bitkinin zahiri özelliklerini kapsıyor. Demek ki bu bitkinin tüm bitkiler arasında farklı bir yeri var. Zehir özelliği var. Mesela, eğer şırası havuza dökülürse, havuzdaki tüm balıklar su yüzüne çıkıyor ve ölüyorlar. Şırasının tüy dökücü özelliği de var. Sonra kafura geçiyor. Kafur çabuk yaşlanmaya sebep oluyor, saçı beyazlaştırıyor ve uykusuzluğa sebep oluyor. Şimdiye kadar, yüz sayfanın özetiydi, biraz daha kısaltmak için atlaya atlaya gideceğim.

10 Lam harfindeyiz. Ladinle başlamış İbni Sina. Ladin ya da Lazin diye belirtilmiş. Bizim dilimizde Latin çiçeği ya da Nasturtium olarak da anılıyor. Neden lazin denildiğine dair bir hikayesi var ama hiç girmiyorum. *En iyi kuş eti sırasıyla şöyle; bayağı sülün, tavuk, keklik, bayağı kum kekliği ve çil kuşu. *Nihas ya da bakırın çeşitleri bulunmakta. Kıbrıs bakırı, sarıya dönük kızıl renkte olup diğer türler arasında en iyi olanıdır. Saçı siyahlaştırır. Senderus un Türkçe si nedir diye internetten bakarken ilginç şeylerle karşılaştım. Murad tılsımında kullanılıyormuş. Medyum tarifi anlatmış altta da yorumlar yazılmış, ellerine sağlık çok güzel paylaşımlar diye! Tılsım olayı, gizli güçler falan zaten ilgiçelen bir konu ama bence bu sadece Allah la arasında manevi kopukluk yaşayanlar için ilgiçekici olabilir. Adamın Allah ı varsa her şeyi vardır zaten. İnsanın asli değeri böyle elde edilmez, itaattle mümkündür, onu da Allah belirlemiştir zaten. Sonra bununla alakalı bir şey daha anlatacağım, ondan kısaca değindim. Neyse yazılışıyla aynıymış, Sandoroz da deniliyormuş. Neden böyle bir bitkiyi anlatma gereği duydum, çünkü malum bayanların kilo sıkıntısı var. Çare olabilir diye. Diyor ki İbni Sina: *Kim zayıflamak istiyorsa, her gün 3-4 dirhem sandorosu su ve iskencebin içerisinde eritsinler ve yesinler, çok etkilidir. İskencebin İran da hazır satılıyor. Kendiniz de hazırlayabilirsiniz. *Sandorosun, diş etini sağlamlaştırmada ve diş ağrısını dindirmede eşi benzeri yoktur. *Servi ağacının meyve, dal ve yaprakları ateşe atılırsa sivrisinekleri kovar. *Sedef otu, soğan ve sarımsak kokusunu giderir. Kulak kurdunu öldürür ya da diri diri kulaktan dışarı atar. O devirde demek ki millet böceklerle sülüklerle epey bir sorun yaşamış. *Betel biberi (tonbul), hoş kokusu var, Hindistanlılar betel biberini ağza hoş koku vermek için kullanıyorlar. Biryonia ya da Çit kökü-nün kök kısmından bir dirhem kadar yenilirse fetüsü anne karnında öldürür. Değişik isimleri de var, Farsçası hezarguşan olarak belirtilmiş, Arapça sıysa faşira. *Şakayık bitkisi, sara hastalığının ilacıdır. Şakayık bitkisini masru-ya (sara hastasına) bağlarlarsa, sara olmaz. O devirde sara hastalığı çok sık rastalnıyor anladığım kadarıyla. Çünkü hastalığın adı çok geçti. Akrep zehirlenmesi de çok sık görülüyor olmalı ki epey bir bahsi geçti. *Tahtakurusu, keneye benzer canlı olup Şam bölgesinde sıklıkla görülür, yataklarda rastlanır. Şarapla birlikte yenildiği takdirde, sülüğü boğazdan dışarı çıkarır. *Tüm halkın dediğine göre, farenin kesilip akrep ısırığının olduğu yere yatırılması iyidir. Faustus denilen bir zat var. İbni Sina Falilun bitkisinde, Türkçesini bilmiyorum, Faustus tan bahsediyor. Falilun bitkisinin bir dişisi var bir de erkeği. Faustus diyor ki eğer bu falilun bitkisinin dişisini hamile kadına

11 yedirirseniz kız çocuğu dünyaya getirir yok eğer erkeğinden yedirirseniz erkek çocuğu. İbni Sina bunu diyor. İbni Sina devam ediyor, diyor ki; Faustus bey, bu bitkiyi denemiş ve halka da bunu aktarmıştır ya da hiç deney yapmadan böyle birşeyin mümkün olduğunu da söylemiş olabilir. Ben kitapta zikredilen hekim adlarının hepsini bir köşeye not aldım. İbni Sina kimlerden istifade etmiş diye. Rufus, Pulus, Homo, Dioskorides, Huneyn, Endülüslü Yusuf, Huzi, İbni Maseveyh, ibn Batrik ve Galen, bir de bir kereliğine mahsus Faustus. Galen ve Dioskorides in adı çok geçti. Galen ya da Calinus, İbni Sina için önemli bir isim. Dioskorides de. Dioskorides Osmanlı dönemi kitaplarında adı Skoridos olarak geçiyormuş. Faustus u da merak ettim, internetten bakındım, Wikipedia da şu geçiyor: FAUST ya da Faustus, 16. yüzyılda yaşadığı söylenen ünlü bir büyücüydü. Olağanüstü gücü ve şeytanla yaptığı anlaşmaya ilişkin birçok söylence vardır. O tarihlerde yaşamış bilginlere göre, bu adda bir hatta iki kişi vardı ve bunlardan birinin şeytanla yakın ilişkisi olduğuna inanılıyordu. Bunu aklınızın bir köşesinde bulundurun. Gerçi tarih on altıncı yüzyıldan bahsediyor. İbn Sina yüzyılda yaşamıştır. Ancak muhtemel bir bağlantı da olabilir olmayabilir. Kamıştan bahsediyor İbni Sina, yedi çeşidine değinmiş. İçi dolu kamıştan ok yapılıyormuş. *Yavşan otunun iki türü vardır, Rum ve Türk. Yağı, sakalı çabuk uzatır. *Kırlangıç otu: Bazen bir kırlangıç yavrusu kör olur ve anne kırlangıç, yavrusu için kanatlanır ve kırlangıç otunu getirir ve yavrunun gözleri iyileşir. Bunu da aklınızın bir köşesinde bulundurun. 2. cilt burada bitti. Şimdi üçüncü cilde kısa girişle Kanun u sonlandıracağım. Üçüncü cilt iç ve dış tüm hastalıkları işliyor. Baş ve beyin hastalıklarıyla başlıyor İbni Sina. Beynin mizacı soğuk ve yaştır. Neden soğuk ve yaş olduğuna dair üç delil getiriyor. Ancak geçiyorum. Beynin ön bölgesi arka bölgesine oranla daha yumuşaktır diyor ve yine sebebini açıklıyor. *Bazen işitmede komple bozukluk görülür. İşitme kaybı fazla soğuktan kaynaklanmış olabilir. Hasta duyuyordur ancak ses sanki uzaktan geliyormuş hissine kapılır. Bu durum, beyinde nem ya da yaş artışının fazlalığına işarettir. *Bir diğer beyin hastalığı da unutkanlıktır. Bu hastalık ya zihnin dirençsizliğinden kaynaklanır ya da zihin komple devredışıdır. Galen, bu konuda bir hikaye anlatır. Habeşistan da (bugünkü Etiyopya), meydana gelen savaşın ve cinayetin etkisiyle, cesetler çürümüştü. Halk kötü ceset kokusundan ötürü unutkanlık hastalığına yakalandı. Bu hastaların birçoğu kendi adlarını ya da babalarının adlarını unutuyorlardı.

12 El-Kanun Fi't-tıb Özeti (Dördüncü Bölüm) 01 Aralık 2017 Üçüncü cilt genel açıdan hastalıkları ele alıyor. Üçüncü cildin çoğu gitti azı kaldı ama hala baş bölgesi hastalıkları bitmedi. Kulak, ağız, dil, baş hastalıkları ve diğer hastalıklar gibi o devrin rastlanagelen, görülmüş hastalıklarını anlatıyor İbni Sina, sonra da reçeteyi yazıyor. Eğer beyinde mizaç bozukluğu (sui-mizaç) varsa, niçindir ve ne yapılabilir? Dokuz maddede ele almış İbn Sina. Mesela, suimizaç eğer sıcaklıktan kaynaklanırsa, nasıl alametleri vardır gibi, en basitinden uykusuzluk ve gözde kırmızılık vbg alametleri olabilir. Baş ağrılarını uzunca irdeledi. İçinden bir cümleyi direkt aktarıyorum: *Bir grup Hintli doktorlar diyor ki; belki de baş ağrısı, baş çevresinde yerleşik kurtların hareketi ve dokuyu yemesiyle kaynaklanmış olabilir. Ama bazı doktorlar bu görüşü reddetmişlerdir. Kendi görüşüme göre; bu görüşü tamamen reddetmemizin gereği yoktur. Çünkü başın orta-ön kısmında ve burun deliğinin yukarı kısımlarında birçok kez görülmüştür. Birkaç şey; doktor gruplaşması, karşılıklı red-leşmeler, bazı bulguların çürütülme ihtimali, Hint doktorlarının devrede olması vesaire. Bir de, kurdun ihtimalinin ürpertisi. *Baş ağrısını yatıştıran diğer bir nokta da, iki ayağa da masaj uygulanmasıdır. Çoğunlukla, baş ağrısı olan hastanın ayaklarına masaj yapılırsa, masajın etkisiyle uykuya dalar.

13 *Filkaryus buyurur ki baş ağrısı durumunda, alın damarına kesik atmak, başa hacamat yapmak, elleri ve ayakları sıcak suya koymak, azıcık yürüyüş en iyi ilaçtır. bulamadım. Filkaryusفیلغاریوس Yunanlı bir bilim adamı.türkçe karşılığını Sokrates de bir yerde hacamatı öneriyor. Safran baş ağrısına faydalıymış ve uykusuzluğa da. Bir tür beyin hastalığı olan Deliryum'a da ayrıntılı şekilde değiniyor İbni Sina. Deliryum ya da kitaptaki tabirle 'Sersam'. Sersem de buradan geliyor. Deliryum'un da çeşitleri var; Karanitis, Lisergis, Sabari gibi. Eğer Deliryum hastasının beyninde şişkinlik oluşursa, bakılır, beynin ön, arka, yan, orta kısmındaysa ona göre teşhis edilir. Eğer beynin arka bölgesinde oluşursa, hasta şiddetli unutkanlığa müptela oluyor. Her şeyi anında unutuyor. İbni Sina, psişik bir hastalık olan Mani ya da Mania'ya da değiniyor. Malihülya'yla yakın irtibatta. Mania biraz daha sınırı aşkın. Hastanın tipi yırtıcı hayvanlara benziyormuş. Şişman ve beyaz tenliler Malihülya'ya daha seyrek yakalanıyor, buğday tenliler sıklıkla yakalanıyor. Malihülya'nın bir çeşidi olan Kutrub hastalığı da tam bir bunalım hali. Şahıs, her canlı varlıktan nefret ediyor, halktan uzaklaşıp kabristanlığa yöneliyor. Geceleri beliriyor, gündüzleri kayboluyor. Somurtkan, tedirgin... Kutrub su yüzeyinde daima hareket halinde olan bir böcek türüymüş. Kutrub hastası da aynen öyle. Daima hareket halinde, bir saat bir yerde sabit kalamıyor, yürüyüş yapıyor ama durağan değil. Kutrub'dan sonra "Aşk" hastalığına değiniyor İbni Sina. Enterasan. Aşk hastalığında hasta sürekli maşuğunun hayalinde. İlahi de olabilir beşeri de. Ama geneli ele alalım. Mesela diyor ki İbni Sina, genelde aşık maşuğunun adını söylemez. Al diyor aşığın elini, nabzını tut sonra halk içinde olan isimleri say, elbet bir yerde nabız farklılaşır diyor. Şehirleri say, bölgeleri say, mekanları say... İbni Sina kendisi anlatıyor, bir aşık varmış öyle, aşk hastalığının etkisiyle türlü türlü hastalıklara yakalanmış, zayıflığın zirvesine çıkmış, sonra visal gerçekleşince de adam kilo almış ve eski gücü yerine gelmiş, toparlamış kendini. Sonra diyor ki, insanın mizacı ruhsal fikirlerinin etkisi altındadır. Sara ya da Epilepsi hastalığına da tafsilatlı değindi İbni Sina. Mesela, Malihülyanın Sara'ya dönüşme ihtimali olduğu gibi Sara'nın da Malihülya'ya dönüşme ihtimalinden bahsediyor. Sara beyin orijnli de olabilir başka sebeplerle de olabilir, bunu da belirtiyor İbni Sina. Sonra açıklıyor. İnme'den bahsederken, Hipokrat'ın yorumunu getiriyor. Hipokrat diyor ki, eğer inme şiddetli olursa şifası yok, hafif olsa da kurtulması kolay değil. Bundan sonra Hipokrat'ın adı çok geçiyor. İkinci ciltte Dioskorides ve Galen çok anılmıştı burada da Hipokrat. Tabii farsçası Bokrat olarak anılıyor. Sokrates de Sokrat olarak geçiyor.

14 Otla bitkiyle şifa mı bulunur, tedavi mi olunur diyenler delillerini bir bir saymalılar. Bir şeyde şifa ve sağlık gizlenmişse demek ki bulunur. Olmayan şeyi nasıl bulasınız? İkinci şey de şu ki, üç beş otu belli miktarda alıp kaynatmak ne kadar masraflı olur ki? Yeri gelmişken de belirteyim, kullanılan birimlerse, okka, dirhem, rıtl, kırat, miskal gibi ağırlık birimleri. İbni Sina genelde bunlara değiniyor. Her neyse, soru şu, eğer iki yöntemle sonuç alınabiliyorsa, masrafsız ve zarar oranı daha az olan tercih edilmemeli mi? Ben galiba çok şüpheciyim. Kafamda bin tane soru işte. Ama ne buyurur hadis, insan bilmediğine düşmandır. Bilse... Aşırı gece uyanıklığı beyin sağlığına iyi değil diyor İbn Sina, uzak durun saygıdeğer öğrenciler. Sinir hastalıklarına sıra geldi. Felce değiniyor. Felç kelimesi Arapça'da bedenin yarısı manasına geliyormuş. Felç belden aşağısını değil de sadece parmağı da tutabilir elbet. Güney bölgelerde yaşayanların, elli yaşından sonra felç durumları sık görülüyormuş. Felç darbeden de kaynaklanmış olabilir. Eğer sinir tamamen zedelenmediyse iyileşme durumu vardır diyor İbni Sina. Felç hastasının yiyeceği nasıl olmalıdır, buna da değiniyor. Kısaca felç böyle. Sonra göz rahatsızlıklarına değiniyor. Burada göz doktorları tabiri gözüme çarptı. Göz rahatsızlıklarına uygun ilacı hazırlamak göz doktorunun bilgisine ve becerisine kalmıştır diyor İbni Sina. Göz hastalıklarında, mesela şaşılığa, istemdışı gözyaşı, gözde leke, göz küçülmesi vbg hastalıklara değiniyor. Mesela diyor ki, eğer şaşılık doğal olursa iyileşmez. Elbette bugünün şartlarıyla o devirde mümkün olmayanlar bugün mümkün oluyor. *Ve bil ki, daima, pişmiş ya da kızartılmış şalgam yemek görmeyi güçlendirir. Gece körlüğüne değindikten sonra gündüz körlüğüne de değiniyor. Değiniyor derken, tedavisi ve açıklamasıyla izah ediyor, kastım. Gündüz körlüğü, gece körlüğünün tersi durumu. İbni Sina bir anısını anlatıyor. Bir üniversite öğrencisini görüyor, bir göz rahatsızlığına yakalanmış öğrenci. Sonra aynı öğrenci, kendi kendisini bir bitkisel ilaçla ve yemekleri kısma yoluyla tedavi ediyor. Sonra da öğrenci bu tedaviyle iyileşiyor. Yani basit. İşte bu kadar. Muayene ücreti, sıra bekleme, ilaç kodamanlarına para yağdırma gibi bir durum yok ortada. Bu bölümde, göz ameliyatına da değiniyor İbni Sina. Bir ameliyat gerecinden bahsediyor; cerrahi mili diye. Tam karşılığı ne olabilir fikrim yok. Ama demek ki bu raddedeymiş durumlar. Kulağa sıra geldi. İlk olarak kulak sağlığında yabancı cisimlerden uzak durun diyor. Acı badem yağını her hafta damlatmanın kulak sağlığında şaşırtıcı etkisi varmış. Kulak çınlaması ya da Tinnitus'a da detaylı şekilde değiniyor. İbni Sina'nın deyimiyle, geçmiş hekimlerin görüşüne göre fesleğen kulak çınlamasına birebirmiş.

15 Burunda sıra şimdi. Koku almada bozukluklar görülebilir. Mesela şahıs, kötü koku hissine kapılır ancak ortada öyle bir koku mevcut değildir. Ya da çöp kokusu hoşuna gider ama atttarın yanından geçerken yüz ekşitir yani olaylar tersine döner. Zükkam ve nezleye değinirken, zükkam ve nezlenin farklı olduğunu söylüyor. Eğer akışkan bir sıvı akarsa burundan, koku alma duyusuna engel olursa, göz ve yüze etki ederse bu zükam oluyor. Nezlenin boğaza, akciğerlere, yemek borusuna ve mideye erişme durumu olabilir, ve hatta midede yaraya sebep de olabilir. Hipokrat diyor ki, nezleye tutulanlarda genelde dalak ağrısı nadir görülüyor. Hapşurma-ya da değiniyor. Guyton Fizyolojisinde de hapşurma olayı ele alınmıştı yanlış hatırlamıyorsam. Ağız hastalıklarında sıra ve son. Burada ilginç bir olaydan bahsediyor. Galen'e dil şişmesine yakalanmış altmış yaşlarında bir hasta geliyor. Bir ilaç uygulayacakken başka bir tabip Galen'e engel oluyor. Sonra engel olan tabip rüyasında marul usaresini ağızda bekletildiği takdirde dil şişmesine iyi geldiğini görüyor, gerçekten de bunu uyguluyorlar ve hasta iyileşiyor. Kim diyor; GALEN, Halime Teyze değil. O devirdeki Tıp araştırmacılarından da yeri geldiğinde bahsediyor İbni Sina. Bence, yakında biz, Modern devler, geri kalmış, geçmiştekiler çağdaş insanlarmış gibi bir durum ortaya çıkacak, Allah-u alem. Ben Fusus'ul- Hikem'e Giriş Mukaddemat diye bir kitap okudum yenilerde. Fusus, İbni Arabi'nin eseri ve okuduğum eser de İslam filozofu olan Davud el Kayseri'nin. Adından da belli olduğu gibi Kayserili oluyor. İlk Osmanlı medresesinin kurucusu oluyor kendileri, ölüm tarihi Öyle bir yaradılış felsefesi yapıyor ki incecik bir kitap, hayretler içinde kalırsınız. Birisine sordum, bana dedi ki, Mukaddemat'taki tek bir cümleyi saatlerce anlatıyor filozoflar. Peki Kayseri gibi alimlerimizi kim öldürdü? Toplumdan kim dışladı? Neden yoklar? Devam edeyim, Filfilmuye adlı bir bitki var, İbni Sina bu ilacın çok ağır ve kuvvetli olduğundan bahsediyor. Günümüzde bir tabir vardır hani, falanca ilaç ağırdır gibi. Eskiden de böyle bir durum varmış demek ki. Sağlıcakla kalın.

16 El-Kanun Fi't-tıb Özeti (Beşinci Bölüm) 01 Aralık 2017 Üçüncü ciltten devam (toplamda sekiz cilt Farsça çeviri / Arapça aslı beş cilt), işte üç yüz sayfanın özeti: Dişle devam ediyor İbn Sina. Diş rahatsızlıkları ne olabilir bi düşünün? Diş ağrısı, diş gevşekliği, diş renginde değişmeler, dişin uzaması nasıl hızlandırılabilir, diş çürümesi gibi, hepsinden ayrı ayrı bahsedildi ve reçetesi dürüldü. Mesela diş minesinde zedelenmeye de değiniyor İbn Sina. *Eğer diş minesinde zedelenme oluşursa hasta, soğuğa sıcağa ve sert yiyeceklere dayanıklı olmaz ve çoğunlukla da bu durum diş ağrısının başlangıcıdır. Ancak burada diş minesi için bahsedilen çözüm elbette yatıştırmaya yöneliktir. Çünkü bilindiği üzere zedelenen diş minesi kendisini yenilemez ve zarar kalıcıdır. Şimdi sıra dişeti (ya da gingiva) ve dudak: Dişeti kanamaları için çeşitli öneriler mevcut. Dudak çatlaması da başlı başına ayrı bir problemdir. Mesela, Kitre yi ağza alıp dille hareket ettirmek dudak çatlaklığına iyi gelir. Göbeği yağlamak da öyle. Kitre, bir zamk türü. Fazla ayrıntıya girmeden boğaza geçiyorum. Eskiden sülük yutma gibi durumlar çok rastlanıyor galiba. Bir paragrafta bahsedildiğine göre, eğer biri sülük yutmuşsa, güneşin altında dursun, ağzını açsın sonra şunu şunu yapsın gibi enterasan ama çözüme ulaştıran basit alternatifler de sunuyor.

17 Difteri ye (ya da Hünnak) de değiniyor. Anlatımı çok uzun sürdüğü için girmiyorum. Küçük dil düşüklüğüne de değiniyor. Burada hastanın küçük dili geriliyor ve kendi yerine dönmüyor. Bazı durumlarda bir baskı uygulanmadan lokma dahi yutulamıyor. Bu bölümde İbn Sina, bademciklerin cerrahi operasyonla alınmasından da bahsediyor. Sonrasında çeşitli müdaheleleri var. Kanın boğaza inmemesini sağla diyor, sonra kusmasını ve öksürmesini sağla ki iç bölgesi temizlensin ardından da kan pıhtılaştırıcı ilaçlarla ameliyat yerinin kapanmasını sağla diyor. Kanın durması için, içinde demir sülfat (ya da zac-i zerd) olan bir karışımı söylüyor. Akciğer ve göğüste sıra şimdi. Öksürme, ağızdan kötü madde çıkarma, nabız gibi faktörler bize akciğerlerden haber verir. İbn Sina nın şöyle bir cümlesi var: *Akciğer, kalbin komşusudur ve kolaylıkla komşu aracılığıyla komşunun halini öğrenebilirsin. Nefes çeşitlerine değiniyor. On on beş tane nefes çeşidi var; kısa, uzun, derin, küçük, soğuk vs. Soğuk soluğun, ölümün habercisi olduğundan bahsediyor. Soğuk nefes, şiddetli hastalıklarda içgüdünün (ya da garize) yok olmasıyla ölümün ayak sesinin duyulması olduğundan bahsediyor. Ve sıra Astım da. Astım toplamda dokuz sayfa sürüyor. Yani ayrıntılı bir şekilde anlatıyor Şeyhül Reis. Astım hastalığına yakalanan gençlerin iyileşmesi zahmetli olduğunu söylüyor. Sırt üstü uzanıldığındaysa astım şiddetleniyormuş. Sonra astım hastalığının sebeplerine değinirken on sekiz ihtimale değiniyor, onlardan birkaçı: Akciğerde şişkinlik oluşabilir. Çeşitli yollarla mideden de kaynaklanmış olabilir. Akciğerin soğuması astıma zemin hazırlamış olabilir vs. *Tilki akciğeri astım hastalığının ilacıdır. Tilkinin akciğerini kurutup, astım hastasına ondan iki dirhem verilirse faydasını görecektir. Serçe, keklik, dürrac ve horoz eti haşlaması gibi hayvanların etleri de astımlara iyi gelir. İçeceklerden bal şerbeti de iyi gelir. Astım hastası suyu bir defada içmemeli, yudum yudum içmelidir. Fazla uyku astım hastaları için iyi değil.özellikle de gündüz uykuları ve yemekten sonra dinlenmeden uyumak. Yirmiden fazla ilaç tarifi veriyor ki ben girmiyorum. Safran-ın nefes zorluğunda çok iyi bir ilaç olduğundan bahsediyor. Nefes almayı kolaylaştırıyormuş. Sıra şimdi ses-te. Evet, ses. Pratik bilgiler aktarmaya çalışacağım. Sesin kalınlaşması incelmesinin ayrı ayrı sebepleri olabilir. Mesela en basitinden, sesin yoğunlaşmasında aşırı soğukluk, aşırı sıcaklık, aşırı uykusuzluk gibi faktörler önplandadır.

18 Çığlık da sesi kabalaştırabilir. Yaşlılarda eğer bu durum gözlenirse tedavisi yokmuş. Eğer herhangi birinin sesi kabalaşır yoğunlaşırsa, ekşi, tuzlu ve acı gibi yiyeceklerden uzak durmalı. Eğer herhangi birinin sesinin kabalaşması çığlık atmasından kaynaklanıyorsa onun ilacı da mevcut. Ayrıca sesi güzelleştirmek için de ilaçlar mevcut. Kalın sesin sebebi ve ilacına da değiniyor İbn Sina. Kısa ses, kısa nefesten kaynaklanır. Sıcak banyoda uzun süre kalmak sesi uzun kılabilir. Ses inceliğine de değiniyor. Özellikle de diğer ses durumları dahil hepsinde sporun artı bir etkisi var, tiz seslilik de dahil. Ses titremesi olayı var bir de. Çeşitli önerilerden biri de bir ay içerisinde yüksek sesle konuşulmaması. Yani toplumun karşılaştığı rahatsızlıkların tümü için reçete asırlar önce yazılmış bile. Sırada öksürük var. Öksürük bakalım ne ipucuları vermekte bize ya da nasıl sorunlara sebep olmakta. İbn Sina öksürüğü tanımlarken şu ifadeye yer veriyor; öksürük herhangi bir organdan zararı dışarı atmak için gösterilen bir tür harekettir. Yani kısaca bedenin savunmasıdır. Ve kendisi ilave ediyor; öksürük akciğerdeki zararı hafifletici ve akciğerin etraf organlarındaki çeşitli travmaları bedenden kovucudur. Öksürük göğüs için neyse, hapşurma da beyin için o demekmiş. İlginç. Öksürük çeşitlerinin tedavisinde haplar adlı bir başlıkla hap kullanımına değiniyor. Hap, kitapta geçtiği üzere. ha+beحب Bazı öksürük haplarınının ağızda bekletilmesi gerektiğini söylüyor. Bu hapların hazırlanışında, herhangi bir ilacı ele alırsak, bir karışım veriyor ve bu karışımdan her biri bir dirhem ağırlığında olacak şekilde hapların güneşte kurutulması gerektiğini söylüyor. Başka yerde de hapların fındık boyutunda olması gerektiğinden bahsediyor. Bir başka ilaçta, nişasta, kitre ve meyan bitkisi salçasını marul suyuyla karıştırıp hap yapıldığından bahsediyor ki bu ilaç yine öksürük için faydalı. Bazı hapların uyuşturucu ve uyku getirici maddeleri içerdiğinden bahsediyor ki büyük ihtimalle uyuşturucu madde olduğunu da ekliyor. İstark adlı bir hapın, kadim öksürüğü sakinleştirdiğinden bahsediyor ki test edildiğini de söylüyor. İstark sanırsam bir tür sumak. İstark karışımından elde edilen hapları kast ediyor. İstark asıl madde olduğundan belki, hapın ismi İstark olmuş olabilir. Zatülcenp (ya da Plörezi) ve Zatürre ( ya da Pnömoni) hastalıkları üzerinde epey duruyor İbn Sina. Diyor ki; eğer zatülcenp açılır da üzerinden kırk gün geçmesine rağmen dezenfekte olmazsa vereme (ya da tüberküloz-tb) dönüşebilir-miş. Zatürre hastasının dili ilk önce kırmızıdır sonra siyaha çalar. Eğer hastanın diline dokunacak olursan, elin yapıştığını ve yoğunluğu göreceksin. Bu

19 zatürre hastasının tanıma yöntemi. Nasıl tanırız diye soru yöneltiyor İbn Sina. On dokuz tane bulgu da belirtiyor. Verem hastalığında, sonbahar mevsiminin veremliler için katlanılması zor bir mevsim olduğuna değiniyor. Diyor ki; eğer baktın verem midir değil midir çözemedin, sonbaharda teşhisi koy. Bu tabii pek doğru yöntem değil. Gerçi hasta yaz mevsimin sonlarında başvursa (o devirde) kullanılabilir bir yöntem olabilir. Soğuk mizaçlı şahısların vereme yakalanma riski daha fazla. Göğüs çevresinde oluşan yaralar ve verem için defalarca övdüğü bir karışım var; Cülnecebin. İbn Sina veremli bir kadının durumunu şöyle anlatır: *Bir kadın vereme yakalanmıştı. Hastalık uzun sürmüş ve öyle bir dereceye varmıştı ki kadın yataklara düşmüş ve artık vasiyetini yazdıracak birini aramaktaydı. O kadının erkek kardeşleri, kadının hastalığını tedavi etmek için azmettiler. Kadın, uzun süre Cülnecebin ilacını kullandı ve hayata döndü. Tamamen iyileşti ve kilolandı. Cülnecebin i ne miktarda tüketildiği aklımda değil şu an. Verem hastalığı tedavisinde sütün ayrı bir yeri var. İbn Sina Tıp Bilimleri Okulu-nun bir öğrencisi diye bahsettiği bir şahsın bu tedavide sütün nasıl tüketilmesi gerektiği hakkında araştırmasının olduğunu söylüyor ve kısaca o araştırmadan bahsediyor. Veremliler için en iyi sütün dişi eşek sütü olduğunu söylüyor. Yağmur suyu da veremliler için iyidir. Sıra kalpte şimdi. İlk önce kalbin anatomisine değiniyor. Sonra hastalıklar ve ilaç tedavisi. Kalbin durumunu nasıl bilebiliriz? Nabız nasıl, nefes alım verimi nasıl, göğüs-sine ebatı nasıl, geniş mi dar mı, şahsın ahlaki davranışları nasıl gibi faktörler bize ipucu verebilir. Mesela nabız konusunda, eğer nabız hızlı, büyük ve art ardaysa bu kalbin mizacının sıcaklığına tam tersi durumsa soğukluğuna delildir. Düzenli ve güçlü nabız kalbin sağlıklı oluşuna delildir. *Eğer şahsın bedensel gücü zayıfsa ve bunun sebebi beyin ya da sinir kaynaklı değilse, bu durumda kalp zayıftır demektir. Eğer kalp güçsüzse, demek ki kalpte sui-mizaç ya da mizaç bozukluğu oluşmuştur. Eğer insan mutluluk getirici düşüncelere eğilimliyse, optimist ve geleceğe dair ümitliyse bu kalbinin ılıman olduğuna ve dengelerin düzenli işlediğine delildir, sıcaklık ve nem denge halindedir. Tam tersi durumsa, karamsarlık ve içekapanıklık hali sıcak-suimizacın belirtisidir. Şahsın kalbi eğer soğuk mizaçlıysa; tembel, kadınsı hareketler, beden ısısı soğuk olur, zor anlama... Şahsın kalbi eğer sıcak ve kuru mizaçlı olursa; kötü ahlaklı, utanmazlık ve yaptığı kötü işlerden ötürü herhangi bir utanç belirtisi göstermez, kolay kolay barışmaz... Şahsın kalbi eğer sıcak ve yaş olursa; göğüs ebatı geniş, hemen asabileşir ama çok aşırı değil genelde enfeksiyonel hastalıklara yakalanır.

20 Şahsın kalbi soğuk ve yaşsa; korkak, kin saklamaz, pek fazla sinirlenmez. Şahsın kalbi soğuk ve kuruysa; kin saklar, sinirlendiğinde siniri çabuk yatışmaz. Eğer soğuk ve uygunsuz mizaçlı kalbi en iyi duruma döndürmek istiyorsak, sıcak ilaçla karıştırılmış kalbi takviye edici ilacı hastaya vermeliyiz. Sıcak ilaç ve kalbi takviye edici ilaç, iki ayrı ilaçtır. Kalp çarpıntısı (ya da Palpitasyon) için bir ilaç: *Kalp çarpıntısı olan hastanın bir kaç gece aralıksız bir miskal Engerekotu tenavül etmelidir eğer şerbet şeklinde olursa daha iyidir. Bayılma olayını da anlatıyor İbn Sina. Bayılan şahısa salatalık ya da marul koklatmak faydalıdır. İbn Sina, bazı bilgisiz doktorlara da fırça atıyor. Diyor ki, bir takım bilgisiz doktorlar sanıyor ki mide dolgunluğundan ötürü bayılan birisine yemek yedirmek iyidir ama yanılıyorlar daha da onu ölüme sürüklüyorlar. Sirkencübin-in faydalı olduğunu söylüyor. Yemek değil de sirkencübin yedirsinler diyor. *Ve bunu bilmiş ol ki insanın gücü, beden ve ruha uygun yiyecek ve içeceklerle artış gösterir. Güzel koku koklamak, huzur, gam ve sıkıntıdan uzak olmak, yakın dostlarla sohbet etmek vs. Göğüste sıra şimdi. Kenevir, sütü azaltıyor. Tuzlu su balığı yemek sütü artırır. *Nohutu suda ıslat. Nohutun olduğu suyu birkaç gün aç karnına iç, sütü artıracaktır. Eğer nohutu sütte ıslatırsan, balla birlikte arpa suyu da eklersen nur üstüne nurdur ve çok faydalıdır. *Sütü artırmada, bal-çörek otu karışımı da faydalıdır. Şu anki İran geleneksel tıbbında, bal-çörek otu karışımı, dusin olarak geçer. Çeşitli rahatsızlıklarda kullanılır. Erkeklerde de süt oluşumu gözlenebileceğinden bahsediyor İbn Sina. Sıcak ilaçlar sütü azaltıyor; Sedefotu gibi. Fazla süt oluşumu gözlenildiği durumlarda, sütün oluşumunu azaltmak için sıcak ilaçlar kullanılır. Sedefotu da bu açıdan faydalıdır, kimyon da öyle. Sütün peynirleşmesine de değiniyor İbn Sina. Bunun için özel bir tabir kullanılıyorsa affola. Naneyi iyice ezip göğse sürülürse sütün peynir olmasını önleyicidir. Burada bir talimatı uygula diyor İbn Sina, sakın ola meme kanserine dönüşmesin diye de ekliyor. Burada kullanılan kelime seretan ve kanser demek oluyor. O devirde seretan kelimesinin başka manası da olmuş olabilir. Benim merak ettiğim o devirlerde meme kanseri görülüyor muydu? Bu çağda böyle artış göstermesinin sebepleriyle karşılaştırılırdığı takdirde neyden sarfınazar edilmesi gerektiği de ortaya çıkar. Eğer görülüyorduysa ne sıklıkla görülüyordu? Bir hastalık üzerine odaklanmak değil de dün ve bugün hastalıklarını kıyaslama çabasındayım.

21 İbn Sina, göğse dair birçok hastalık ve korumaları da belirtiyor ve burada üçüncü cilt bitiyor. Sıra dördüncü ciltte. Ancak dördüncü cilde geçmeden önce birkaç şey diyeceğim. Geçenlerde Abdülbaki Gölpınarlı ya ait Mevlana Adı Aşk adlı Mesnevi den hikayeler sunan bir kitap okudum. Orada Mevlana safra gibi mizaçlardan bahsediyordu. İşte biri ağzı açık uyuyormuş, yılan adamın ağzından girmiş, bunu bir başkası görmüş, adama hiçbir şey demeden adamı dört nala koşturmuş, burada Mevlana adamın safrasının arttığından bahsediyor. Sonra safranın artımıyla da adam kusuyor ve içinde ne varsa dışarı çıkıyor. Bunlar normal şeyler. O çağda Aspirin-den bahsedilecek değil. Ama ben Mevlana-nın bu tıbbı onayladığından yanayım. Gerçi Mevlana bir sufi, ne bilsin tıbbı tabibi? Hayır, kalbini iyileştiren bir tabip, bedeninden bihaber değildir. İnce noktaları yakalamalıyız. Sonra aklıma Mevlana-nın şu beyti geldi, yanlışım olmasın, yaklaşık şöyle; Karun-a develerce para-mülk verildi, İdris e ilim Biri yerin altında diğeri göğün üstünde şimdi. İdris aleyhisselam kimdir, internete bir bakın, durun ben sizin için internetten birkaç cümle getireyim:...idris aleyhisselam, insanlara muhtelif ilimleri öğretti. Öğrettiği ilimler Allah u Teala nın bildirmesiyle oldu. Yoksa insanoğlunun aklı ve zekası sadece araştırma yoluyla bu bilgilere ulaşamazdı. Eski Yunanlılar ve daha sonra gelen filozoflar, fizik, kimya ve tıp bilgilerini İdris aleyhisselamın kitabından aldılar. Fikriniz nedir? Ham-madde doğru işlenmeli. Unutmadan, İbn Sina Galen-in bir maymunu incelemesinden de bahsetti. Ve dördüncü cilt: Hastalıklara devam. Sırada yemek borusu (ya da özofagus) ve mide var. İbn Sina, dalağın çöp kovası işlevi gördüğünden bahsediyor, mide bazı atıklarını dalağa yolluyor-muş. *...O halde gördüğün gibi, adalet sağlanmıştır. Karaciğer dalaktan daha değerlidir ve ona orta bölümde (sadr) yer verilmiştir ve dalak ki karaciğere göre daha değersiz ve küçüktür, sol ve alt bölgede yerleşiktir. Sonrasında bir beyit getiriyor İbn Sina: Rahmet hazinesinin kapısını araladılar. Kim neye lâyıksa ona onu verdiler. Hipokrat diyor ki, kimin midesi delinirse ölüm onu beklemektedir. Hiçbir yiyecek midede kaldığı süre zarfında meyve kadar buharlaşmaya elverişli değildir. Hıçkırığa da değiniyor İbn Sina ama ben geçiyorum. Bazı insanlar ne kadar çok yese içse de, ne tüketirse tüketsin diğerlerinin çektiği kadar mide dolgunluğu çekmiyorlar. Sanki bir şey yememiş gibi. Buna rağmen kilo da almıyorlar. Bunun sebebinin bireyin sindirim

22 güçlerinin sağlıklı olduğunu söylüyor ve yiyeceğin onların midesinde daha hızlı sindirildiğini de ekliyor İbn Sina. Sağlıcakla kalın El-Kanun Fi't-tıb Özeti (Altıncı Bölüm) 01 Aralık 2017 Bilgi eskir mi diye bir soru sorsam size, bilgi ilerletilebilir yanıtını alabilirim. Dolayısıyla, bir şeyin ilerleyebilmesi için geride bırakacağı izler olmalıdır. Ama bilgi eskir mi? Ve eskiyen bilgi ne işe yarar? Bir eşya gibi, derhal dışarı mı atılmalıdır yoksa mütevazı olup kırılıp dökülene kadar tasarruf mu edilmelidir? Mütevazı olmaksa özellikle Müslüman-ların elden bırakmadığı ilahi kozlardan biri. Doğaüstü bir seramoni hissi yaratabilir bu ilahi kozlar. Ya da aslına bakılacak olursa, beşer, Ebulbeşer den (as) bu yana hep bildiğinde inatçı ve diretici olmuş, önceki atasının dediğini koşulsuz kabul etmiştir. Koşulsuz kabul görmüş ilk ata-nın Adem aleyhisselam olmadığı burada net. Olsaydı, şartlar insanlığın lehine olurdu. Moderni, gelenekseli fark etmez, eğer Tıbbın kuru zühdünü zahidini başımızdan savmak istiyorsak içimiz rahat savalım, sonradan aksaklıklarla karşılaşmayalım. Ben geleneksel tıbbın Ümmülkitab-ını okuyorum kanımca. Ve son kalıntıların nasıl ve niçin yitirildiğini çözmeden de yani içim rahat edene kadar bırakmayacağım. Ara sıra nükteli ibaretler kullanmamsa, ne olursa olsun Allah haricinde hiçbir şeyin abartılmaması taraftarı olduğum içindir. Sadece bir taraftarım o kadar. Bazen iyi bir taraftar olmadığım da olur, bazen ben de tökezlerim, bazen beşer olmanın koşulunda çakılıkalırım. Fakat akıl ve tefekkür yanlısıyım. Objektif olmaya diretiyorum.

23 Ancak tarafımı önceki cümlemde yansıttım. Ve tekrardan Kanun-la yola koyulayım. Çünkü sanırsam benim gibi düşünen birkaç kişidir. Ama yeter ki abartıdan kaçınalım. Modernciler ve gelenekselciler, direttiğiniz şey neyse önce ne olduğunu baştan başa bilin, parça-buçuk bilgilerle değil. İlk nutfeden ölüsüne kadar bilin. Çünkü ilerleyen birşey öle de bilir. Ya da bilgi sonlanır mı? Ayrıca felsefeciler bilgiyi soyut varlık olarak tanımladıklarından, somut olması halinde mesela bilginiz arttıkça vücutsal olarak ağırlaşmanız da gerekecektir. Ancak bilgi soyut olduğundan, soyut olan bir şeyin eskimesi de çıkarımıma göre imkandışı. Böyle olunca da bilgi eskimez sadece şekil değiştirir, denilebilir. Kanun-un dördüncü cildinden devam ediyorum. Mide rahatsızlıklarından bahsediyor. *Harareti yatıştırmada, ateşlerde etkili olan soğuk mizaçlı ilaçlar şöyle: Qasap hurması; en değersiz hurma türü olup sarı ve kurudur. İbn Sina böyle yorumluyor bu hurma türünü. Nette bakındım biraz, bu hurma türüne zahit de deniliyormuş. Kuru, sıska, sarı benizli olduğu için muhtemelen. Ama şöyle bir açıklama da var; Arapça-da ucuz ve çok olan şeyler için zahit ya da züht tabiri kullanılıyormuş. Diyabetler için en iyi seçeneğin bu hurma türü olduğu belirtiliyor, çünkü şeker oranı en az olan tek hurma türü. Ayva Koruk suyu Gül yağı Pelin otu, Safr.an, Hazanbel ise sıcak mizaçlı ilaçlar olup soğukluğu gidermede etkilidir. Hazanbel, kitapta Elva olarak geçiyor. Farsça-sı için Egir-i Türki hem kullanılıyor, Türkçedeyse Eğir otu ve Hazanbel olarak biliniyor. Bu sayede de kelime dağarcığım bayağı bir genişledi diyebilirim. Tabii çok fazla bilgi içerdiği için unutabiliyorum, sayfanın kenarlarına not alıyorum; Pelin otu Efsantin Haraguş gibi. Üçü de aynı bitki. *Mide arınması ve boşaltılmasının gerçekleşmemesi sebebiyle hastalıklı sıvı maddenin midede kalması ve birikmesi, birçok kez karşılaşılan bir durumdur. Çünkü çıkış yolu tıkanmıştır. Mide arınması diye çevirdim ama ne kadar uygun olduğunu bilemiyorum. Kullanılan kelime; pak-sazi. Arınma ve temizlenmeye tekabül ediyor. Purgasyon, anlatılmak istenenin tam karşılığı olabilir, bilimsel olması açısından. Her neyse, böyle bir durumla karşılaşıldığı takdirde, arınma işleminin bir an önce gerçekleştirilmesini öneriyor İbn Sina. Tabii bunun nasıl olduğu da belirtiliyor. Yani demem o ki, midede madde birikimi olabilir, bunun asıl sebebininse arınma işleminin gerçekleşmemesi olabilir. İlk önce arındır sonra diğer seçeneklere yönel demek istiyor. Eğer salgı, sıvımtırak ve düşük kuvvetliyse ama midede yerleşmişse, böyle bir durumda en iyi ilaç meşhur Hazanbel-imiz. Yıkanmış Hazanbel, mide